Toplanan vergilerin kadınlar ve çocuklar için harcanmadığı açık
Aile Bakanlığı 2024 yılında 1 sığınmaevi bile açmadı. Milli Eğitim Bakanlığı, okullarda çocuklara bir öğün ücretsiz yemek verilmesini “kaynak yok” diyerek reddetti.

Kocaeli Gebze'de 8 Mart yürüyüşü, 2023 | Fotoğraf: Hasret Gültekin Kozan
Elif Turgut
turguttelif4@gmail.com
Tasarruf söylemi artık bir bahaneye dönüştü: Halktan kesilen her kuruş, sermayeye kıyak olarak geri dönüyor. İktidar sözcüleri “Paramız yok”, “Kaynak yok”, “Kemerleri sıkacağız”, “Zor zamanlardayız, tasarruf edeceğiz” diyerek halktan fedakarlık bekliyor. Ancak bu sözlerin gerçekliği olmadığını iliklerimize kadar hissediyoruz. Kaynakların halkın ihtiyaçlarına değil, sermayedarların kasalarına ve iktidarın ideolojik hegemonyasını pekiştirecek araçlara aktarıldığına şahit oluyoruz. Geçtiğimiz yıla bir göz atıp kimi örnekleri sıralasak bile tasarruf tedbirlerinin, kaynakların kadınların, çocukların ihtiyaçlarına ayrılmadığını görebiliriz:
- Milli Eğitim Bakanlığı, okullarda çocuklara bir öğün ücretsiz yemek verilmesini “Kaynak yok” diyerek reddetti.
- Eğitimde tasarruf politikaları nedeniyle hijyen sorunu büyüdü, veliler çocukları pis sınıflarda ders görmesin diye okulları temizlemek zorunda kaldı.
- Ankara’da Tuzluçayır Kadınları Dayanışma Derneği 25 Kasım öncesinde yaptığı açıklamada elektronik kelepçe uygulamasının da tasarruf tedbirlerinden etkilendiğini duyurmuştu: “Mamak’ta dört kadın öldürüldü, biri ölümden döndü. Uzaklaştırma kararı çıkan faile elektronik kelepçe kararı yerine getirilmedi. Kamu tasarrufu kapsamında elektronik kelepçe kalmadığını, birinden boşaldığında takılacağı söylendi. Tüm bunlar iktidarın şiddete sıfır tolerans dediği dönemde yaşandı.”
- Tasarruf çocukların kreşinden başladı. Kamuda tasarruf kapsamında Ege Üniversitesinde Sosyal Tesis Şube Müdürlüğü bünyesinde hizmet veren 100-120 çocuk kapasiteli kreş ve anaokulu kapatılmıştı. Sağlık emekçilerinin tepkileri sonucu açık tutulan kreş, sonradan özelleştirildi.
- Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı verilerine göre, bakanlık 2024 yılında 1 sığınmaevi bile açmadı, sığınmaevi sayısı 2021 yılından beri aynı, 112’de sabit.
- Kadının güçlendirilmesi amacıyla ayrılan bütçede projeler de azaldı. 2023 yılında 30 proje gerçekleştirilirken, 2025’te kadının güçlendirilmesine dönük proje hedefi 11’e düştü.
- Merkezi yönetim bütçesinin dağıtıldığı 67 program arasında “Kadının güçlendirilmesi” 57. sırada yer alıyor. Kadının güçlendirilmesine ayrılan bütçe, “Turizmin geliştirilmesi” ve “ölçme, seçme ve yerleştirme” programlarından sonra geliyor.
- En son kurulan Kadına Şiddetin Önlenmesi Meclis Araştırma Komisyonuna katılan baro temsilcisi avukatlar şiddet gören kadınların barınma ve geçim konusunda uzun vadeli desteğe ihtiyaç duyduğunu vurguluyorlar. Ancak bu sağlanmadığı için örneğin, İstanbul’da bir kadının sığınmaevinden çıktıktan sonra iş bulamadığı için eski eşinin yanına dönmek zorunda kaldığı ve tekrar şiddet gördüğünü anlatıyorlar.
- Adli yardımlara ayrılan bütçenin yetersizliği baroların, adli yardıma ihtiyaç duyan kadınlara hizmet vermesini, kadınların adalete erişimini de zorlaştırıyor.
- Güvenli, erişilebilir, 7/24 açık kreşler kurulmadığı için üzerlerine kapı kilitlenerek evde bırakılan çocuklar soba yangınlarında can veriyor. Kreş yerine kadınlara güvencesiz esnek çalışma vadediliyor.
Bunlar örneklerin bir kısmı sadece.
Halkın ihtiyaçlarına “Kaynak yok” bahaneleri bir yana, bir yandan da halktan daha çok vergi alacaklarını ilan etmişlerdi. Orta vadeli programla “Verginin tabana yayılması” için ilan edilen adımlar, Mehmet Şimşek öncülüğünde bir bir atılıyor. İşçilere çok düşük ücret zamları dayatılırken bir yandan da sefalet zammı yapılan ücretler vergi dilimleriyle aydan aya eriyerek azalıyor.
Halka vergi yükü arttı, patronun parası cebinde kaldı
Vergi yükü, işçi ve emekçilerin sırtına bindirilirken, büyük sermaye grupları milyarlarca liralık vergi indirimleriyle ödüllendiriliyor. Ocak-kasım 2024 arasında işçiler ve emekçiler 1.3 trilyon lira gelir vergisi ödedi. Şirketlerden alınan vergi ise bunun yüzde 54.48 altında kaldı. Türkiye’nin en büyük 100 özel sanayi şirketinden 87’si en çok vergi ödeyenler listesinde bile yer almadı. TOFAŞ gelirlerinin sadece yüzde 1’ini, Ford Otosan ise binde 2’sini vergi olarak ödedi.
İşçilerin ücretleri, yüksek vergi dilimleri nedeniyle her ay erirken, büyük şirketler cüzi oranlarda vergi ödeyerek servetlerine servet katıyor. Ekmek ve Gül’e konuşan otomotiv fabrikasındaki bir işçi kadın bu duruma şöyle tepki göstermişti: “Ne o lüks otomobillere binen ne de ihtiyaçlarını karşılayabilenler biziz. Ondan vergi, bundan vergi. Bütün kesinti bizden yapılıyor. Ben hiçbir zenginin derdinin bizimle aynı olduğunu düşünmüyorum.”
Bir metal fabrikasında çalışan kadın işçi ise şunları ifade etmişti: “Vergi kesintileri ile elimize geçen maaş aydan aya eriyor. Aldığımız maaş artması gerekirken azalıyor. Nefes almanın bile vergiye tabi tutulduğu bir dönemdeyiz.”
Bu para nereye gidiyor?
Hem halkın cebinden vergi olarak alınan miktar artıyor hem halkın ihtiyaçlarından kesildikçe kesiliyor. Nereye harcanmadığını biliyoruz. Peki vergi olarak toplanan bu kaynaklar nereye aktarılıyor? Buna dair de kimi örnekleri sıralayalım:
- Eğitimde aslan payı denilen bütçede, din hizmetleri ve din eğitimine ayrılan pay, çocukların korunması ve gelişimine ayrılan bütçenin katbekat üzerinde.
- Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının bütçesinden Diyanet İşleri Başkanlığına Kur’an kursu destek programı için milyonlarca lira aktarılıyor.
- Büyük maliyetlerle yaptırılan köprüler, şehir hastaneleri, havaalanları hazinenin garantileri kapsamında yüksek faizli kredilerle yaptırıldı, belli müteahhitlere döviz üzerinden yolcu, araç geçişi, hasta garantileri verilerek halk borçlandırıldı.
- Şirketlere ucuz emek olarak esnek, sosyal güvenceden, sendikal örgütlenme hakkından yoksun kadınları çalıştırmaları için teşvik olarak veriliyor.
Bu liste uzar gider… Halktan alınan para halkın yararına hizmetlere ayrılmıyor, hatta oralara “Kaynak yok” denerek talepler görmezden geliniyor. Sermayeye ise vergi aflarıyla, teşvikler ile büyük kıyaklar geçiliyor. Hatta öyle ki daha önce Resmi Gazete’de ve Sanayi Bakanlığının internet sitesi üzerinden yayımlanan teşvik belgeleri listeleri artık yayımlanmıyor.
Vergi teşvikleriyle, hiçbir işçi maliyeti olmadan, güvencesiz ve neredeyse bedavaya işçi çalıştırmanın önünü açan programlar bugün özellikle kadınlara “müjde” olarak sunuluyor. Kısmi süreli çalışmaya dayalı, maaş bile denmeyen, kadınlara yalnızca “cep harçlığı” verildiği belirtilen bu programlar, birçok kadını esnek çalışmaya mahkum ediyor. Örneğin, KİPAP programı, patronlara ihtiyaç duydukları iş gücünü herhangi bir maliyete katlanmadan yetiştirme imkanı sunarken, kadın işçiler için her ay 32 bin 500 lira ücret, prim ve vergi desteği sağlıyor. Benzer şekilde, women up projesi de 26 ay boyunca asgari ücret tutarına kadar hibe desteği veriyor. İUP ve “her meslekte kadın eli” gibi projelerde ise kadınlar yarı zamanlı çalıştırılıp “cep harçlığı” alıyor. “Meslek öğrenme, işe uyum sağlama” adı altında, kadın emeği ucuz iş gücü olarak patronlara sunuluyor.
Yani patronlardan vergi alıp bunu halkın ihtiyaçlarına harcamak bir yana, daha ucuza daha güvencesiz işçi çalıştırmaları için de ek teşvikler yapıyorlar.
Yani, “Kaynak yok” söylemi, halkın temel ihtiyaçları söz konusu olduğunda bir bahane olarak kullanılırken, sermayeye sağlanan ayrıcalıklar bu iddianın gerçek dışı olduğunu gözler önüne seriyor.
Evrensel'i Takip Et